Odanızdayken boş boş tavana bakıp durdunuz mu hiç? Bu aralar bende çok sık oluyor bu. Amaçsızca düşünüyorum. Neyi düşündüğümü de unutuyorum çoğu zaman. Saçma sapan anlamsız şeyler. Bir süre öyle duruyorum, sonra kendi kendime kararlar aldığımı sanıp bir anda vazgeçiyorum bu saçma hareketlerden. Her şeyi anlamlı yapmak zorunda hissediyorum ama aynı zamanda buna karşıyım biliyorsunuz. Yani yine çelişkiler içinde kavanozun içinde kıpırdayıp duruyorum. Aslında kendimi yenilemeyi, yeni şeyler yapmayı çok severim. Bazen ruh halim hiçbir şeye izin vermiyor. Ben ruh halimle devamlı kavga ediyorum. Çoğu zaman birbirimizin sesini duymuyoruz bile. O söylüyor aynı anda ben de söylüyorum. Ne geçiyor elimize. Kocaman bir yorgunluk. Yorgunluktan sonra savaştan çıkmış gibi oluyorum. Yorgunluktan sonra diyorum ama hemen geçmiyor. Birkaç gün beni esir alıyor yorgunluk ve inat ediyor. Bırakmıyor beni. Ben de bırakması için çaba göstermiyorum. Öyle ya, suçu kendimde aramayı öğrenmem gerek. Ben izi
Valizim kapının kenarında duruyordu. İçine sadece birkaç parça eşyamı koymuştum. Başka bir şey almak istiyor muydum? Boş gözlerle odaya şöyle bir baktım ve sehpanın üstündeki deniz kabuklarıyla dolu küçük beyaz kutuya ve onun yanında duran mavi çerçeveye baktım. Yavaş yavaş çerçeveyi ve kutuyu almak için odanın bir ucundan diğer ucuna yürümeye başladım. Ayaklarım gidiyordu ama içimden bir ses ''gitme'' diyordu. Sonra çerçeveyi elime aldım ve uzun uzun baktım. Bakınca ağlayacağımı düşünmüştüm ama sanki donmuştum. Hislerim bir anda buz gibi oldu. Çerçeveyi bir anda bıraktım. Bir anda hızlıca evden çıkıp dışarı attım kendimi. Bu bahçeli evde ne kadar güzel günlerim geçmişti. Güneş yüzümü aydınlatıyordu. Bir anda bir şey unuttuğumu fark ettim, etrafıma bakındım. Valizi almayı unutmuştum. Geri dönüp aldım ve şimdi gitmeye hazırdım. Arabama bindim ve yeni hayatıma başlamak üzere yola çıktım. Biner binmez müzik dinlemek istedim, radyoyu açtım ve bir dakika geçmeden